3 Eylül 2010 Cuma

Ayser'in Falı

Ayser’in Falı

Ayser ve Aysel ikiz kardeşler.
Anneleri bunlar çok küçükken ölmüş, doğal olarak da babaları bir başkasıyla evlenmiş.
Kâh babaannelerinin yanında kâh babalarının yanında kalıyorlar.
Aradan çok geçmeden babaları da öldü, eyvah ki eyvah…
Tanıdığımda cılız, adeta derisi kemiğine yapışık birer ergen adayıydılar, herhalde ortaokul öğrencisi falanlardı.
Her ikisi de hareketli, biraz safçaydılar, belki de biraz seklem akıllı.
Yaşadıkları yer için zor kabul görecek bir hareketlilikleri vardı, başlarında anne olmadığından, baba otoritesini yeterince hissedemediklerinden, önlerinde yol gösteren usul öğreten birisi olmamasından kaynaklanan bu tavırları insanların bunları şımarık, laf dinlemez ve/veya anlamaz diye damgalamalarına yol açıyordu.
Yıllar sonra duyduk ki Ayser ile Ayfer evlenmişler.
Yaşadıkları yere askerlik yapmaya gelen iki gençle anlaşmışlar ve kendilerine birer yuva kurmuşlar. Artık büyük şehirde, İstanbul’da yaşıyorlarmış.
Ne güzel…

Aradan yıllar, yıllar geçti.
Yaz sıcaklarından bir nebze kurtulmak için köydeyiz.
Bir gün öğlene doğru yanında küçük bir oğlan çocuğu ile kilolu mu kilolu bir kadın elinde bir kap süt ile çıkageldi.
Önce tanıyamadım ama sonra bir de baktık ki Ayser…
Ağzından sigara hiç eksik olmuyor, şeker hastası, bir oğlu, mutlu bir evliliği var ama pek çok gelin gibi kayınvalideden biraz şikâyetçi.
Biraz sohbetten sonra kahveler içildi, Ayser fallar bakıyor, nasıl oluyor bilmem ama hiç haberdar olmadığı bazı konuları da biliyor.
Saf oluşu ona böyle bir kapı açmış bir tür medyumluk falan mı vermişti acaba…
Fal baktıklarından birisine sen buradan döndükten sonra çok sıkıntı çekeceksin, hastalıkla falan uğraşacaksın dedi, o da kızım bazı şikâyetlerim için doktora daha yeni gittim, ilaçlarımı aldım düzeldim şimdi iyiyim çok şükür dedi.
Ama Ayser inatla bu başka bu başka diyor.

Köyden dönüldü.
Basit bir şikâyet başladı, halli için ufak bir cerrahi operasyon, bunda yaşanan bir aksilik…
Şikâyet hastalığa dönüştü.
Hastalık büyüdü adeta onulmaz bir hale büründü.
Sindirim sistemi organlarının bir kısmı alındı…
Ardından lanet olası bir hastane mikrobu ve onun doğurduğu iltihap ile mücadele başladı.
Günler günleri, haftalar haftaları kovalıyordu aslında geçmeyen zamanlarla…
Ameliyatlar birbirini izledi…

Ve gün geldi Uçmak'a yolculuk başladı.
Mabuduna canan diye sevdiğine doğru…